Sularımız kirleniyor, acil önlem alınmalı!


Sularımız kirleniyor, acil önlem alınmalı!

Sularımız büyük bir hızla kirleniyor. Gerek sanayi atıkları, gerekse evsel atıklar ve gemilerin atıkları, denizlerimizde ve göllerimizde dağ gibi birikiyor. Bu sularda yaşayan canlılar da bu kirlilikten nasibini alıyor. Kıyaya vuran ölü balıklar ve denizanalarıyla son günlerde çok sık karşılaşır olduk. Bu gidişe dur demek bizim elimizde… 

 

Dünyanın 4’te 3’ü denizlerden oluşuyor. Denizlerde yaşayan canlı sayısı 240 bin. Denizler sadece bu canlılar için değil, bizler için çok önemli bir yaşam kaynağı. Dünyada yaklaşık 4 milyar insan deniz ürünleriyle besleniyor. Her yıl yaklaşık 80 milyon ton balık avlanıyor. Ancak bugün denizlerimiz maalesef kirlilik sorunuyla karşı karşıya. Son zamanlarda Marmara Denizi’nde yaşadığımız ‘müsilaj’ yani deniz salyası sorunu da, bu kirliliği gözler önüne bir kez daha serdi.

Bir dönem adını çokça duyduğumuz ve şu anda denizin dibine çöktüğü söylenen müsilaj, denizdeki bitkiler ve mikroorganizmalar tarafından üretilen kalın ve yapışkan bir madde. Denizde müsilaj oluşmasının 3 temel nedeni var: Kirlilik, deniz sıcaklığının yükselmesi ve durağan deniz yapısı. Müsilaj, aslında yeni oluşmadı. 2007 yılından beri Marmara Denizi’nde müsilaj üretiminde artış olduğu söyleniyordu. 2012 yılında da uydu verileriyle bu artış ispatlandı. Müsilaj, sadece denizin üst tabakasını kaplamakla kalmıyor, denizin daha az oksijenlenmesine neden oluyor. Bunun sonunda da deniz canlılarının ölümüne sebep oluyor.  

Marmara alarm veriyor!

Marmara Denizi’nin kirlenmesinde, şehirleşmenin yoğun olarak yaşandığı bir bölgede bulunmasının etkisi büyük. Yoğun nüfusun atıklarının büyük bölümü maalesef Marmara’ya akıyor. Fabrikalar ve çeşitli sanayi kuruluşlarından atık olarak sulara karışan organik bileşikler ve aynı şekilde denize karışan kimyasallar, denizi kirletmekle kalmıyor, canlıların ölmesine zemin hazırlıyor. Yapılan çalışmalarda, midye ve karides gibi dipte yaşayan canlılarda ağır metal birikimine rastlandı. Bu da kirliliğin bir göstergesi… Kirlilik deyince, zaman zaman hepimizin şahit olduğu, denizin üstünde yüzen çöpler, plastikler ve atıklardan hiç söz etmek istemiyoruz.   

Marmara’yı kirleten faktörlerden bir diğeri de, İstanbul Boğazı’nın yoğun deniz trafiği. Boğaz’dan geçen gemilerin bazıları da atıklarını Marmara’ya bırakıyor. Bütün bunların etkisiyle kirlenen Marmara Denizi’nde, son günlerde çok fazla kıyıya vuran balık, yengeç ve denizanası ölümleriyle karşılaşmaya başladık. Öyle ki, uzmanlardan bazıları Marmara’nın tükenmek üzere olduğunu, önlem alınmazsa önümüzdeki yıllarda balık tüketemeyeceğimizi dile getiriyor. Dahası, Marmara’daki bu kirliliğin Karadeniz ve Ege’yi de etkileyeceği söyleniyor. 

Göllerimiz de kirleniyor

Denizlerimizdeki kirlilik, benzer şekilde göllerimizde de yaşanıyor maalesef… Yine yakın zamanda Küçükçekmece ve Büyükçekmece göllerinde yaşanan balık ölümleri bunu ortaya koyuyor. Göllerden alınan numuneler sonunda, balıkların gölün üst tabakasındaki yosunlardan dolayı oksijensiz kalarak öldükleri tespit edildi.

Fabrika atıkları ve çöplerle kirlenen göllerimizde canlıların yaşaması zorlaşırken, gölün etrafındaki bitkiler ve o gölden su içen hayvanlar da bundan olumsuz etkileniyor. Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin, 8 göl üzerinde yaptığı araştırma da kirliliği ortaya koyuyor. Bu araştırmada yapılan su analizlerinde, tespit edilen zehir etkili mavi-yeşil alg ismiyle anılan ‘siyonobakteri’ türlerinin 10 yıl öncesine göre 3-4 kat artış gösterdiği ortaya konuldu.      

Göllerimizi ve içinde yaşayan canlıları tehdit eden tek sorun kirlilik değil. Göllerimiz aynı zamanda kuruma tehdidi altında. Küresel iklim değişikliği, sıcaklık artışı beraberinde kuraklığı getiriyor. Yanlış tarım sulama teknikleri de göllerimizin büyük oranda su kaybetmesine neden oluyor. ‘Göller ve Sulak Alanlar Eylem Planı 2017-2023 Raporu’na göre ülkemizdeki 300’e yakın irili ufaklı gölün yüzde 60’ı kurudu. Rapora göre, Van, Tuz, Manyas, Mogan ve Sapanca göllerindeki tahribat büyük. Akşehir Gölü tamamen kurudu, Beyşehir Gölü’nün derinliği 26 metreden 6 metreye, Eğirdir Gölü’nün ise 14 metreden 5 metreye düştü. Aynı şekilde bazı baraj suları da çekilmeye, tekneler karaya oturmaya başladı.

Denizlerimizi ve göllerimizi nasıl kurtarabiliriz?

Bir yandan içinde bulunduğumuz iklim koşulları nedeniyle kuraklık sularımızı azaltırken, diğer yandan da sanayi ve insan kaynaklı atıklarla sularımız kirleniyor. Bu gidişe dur diyemez miyiz? Uzmanlara göre bazı tedbirler alınırsa, sularımızı temizleyip deniz ve göllerimizin su kalitesini arttırabiliriz. Bu önlemleri şöyle sıralayabiliriz:

  • Arıtma tesislerinin daha etkin çalışabilmesi için ileri biyolojik arıtma tesisi haline getirilmesi gerekir.   
  • Denizlere açılan kanalizasyonların atık su istasyonlarına boşaltılması ve atık su istasyonlarının daha etkin çalışması gerekir.  
  • Fabrikaların kimyasal atıklarını denize boşaltmalarının önüne geçilmeli. Atıklarını denize boşaltan fabrikalara ceza verilmeli.  
  • Evsel atıklar yüzeysel olarak değil, daha iyi şekilde arıtmadan geçirilmeli.    
  • Denizlerimizden geçen gemilerin, sıkı bir şekilde denetlenmesi gerekir. Atıklarını denize boşaltanlara ceza verilmeli.  
  • İnsanlara deniz ve gölleri temiz tutmaları için eğitimler verilmeli. Çeşitli çevresel farkındalık projeleri yürütülerek insanlar bilinçlendirilmeli.

POPÜLER YAZILAR